Bir BaÅŸka Deniz
Hiç çekilmeyen ve çekilemeyecek olan bir film adı, sonsuzlukta asılı kalmış bir film.Takvimler 24 Ocak 2012 yi gösterdiÄŸinde çekimlerini sonsuzluÄŸa bir trafik kazasıyla erteleyen bir yönetmen.
Peki kimdir bu yönetmen?
Theodoros Angelopoulos;
1935te Yunanistan’da Atina’da doÄŸan Theo Angelopoulos, İkinci Dünya Savaşı çocuÄŸuydu; siyasal karışıklıklar,diktatörlükler ve iç savaÅŸlarla sürekli sarsılan bir ülkede yetiÅŸmiÅŸti.Hafızasına kazınan en önemli anı ise-sebepsiz yere tutuklanan, sürgüne gönderilen ve hatta öldüÄŸü sanılan babasının aniden ortaya çıkmasıdır. Angelopoulos’ a göre bu olay onun sinematografisini oldukça etkiledi. Özellikle baba figürü Kythera’ya Yolculuk, Puslu Manzaralar ve AÄŸlayan Çayır filmlerinde göze çarpmaktadır. Kythera’ya Yolculuk filmi adeta Angelopoulos ve babasının hikayesi gibidir. Bu filmde sürgünden dönen babanın “Ego İme”(Benim) diyerek aniden çıkagelmesi, uyum saÄŸlayamamanın verdiÄŸi huzursuzluk ve aidiyetsizlik hissi adeta babasıyla olan iliÅŸkilerini yansıtmaktadır. Babasının sisli bir günde gelmesi ise tüm filmlerine yansımış bütün filmleri puslu manzaralarda çekilmiÅŸtir. Hatta sırf hava güneÅŸli diye film çekimlerini aylarca ertelediÄŸi olmuÅŸtur. Filmlerinde genellikle baba figürün adı kendi babasının ismi olan Spyro, anne figuru de kendi annesinin ismi olan Eleni olması ve baÅŸroldeki erkek karakterin isminin genellikle A ile baÅŸlaması, kendi hayatını sinemasına kattığını bize gösteren bir diÄŸer ipucudur.
EÄŸitim hayatından bahsedecek olursak, kendi orta sınıf ailesinin beklentilerini yerine getirmek amacıyla Atina Hukuk Fakültesine girmiÅŸ fakat mezuniyetine ramak kala ülkesinden ayrılıp Paris IDHEC sinema okuluna sinema okumaya gitmiÅŸ ve bu okulda asi 1yıl geçirdikten sonra, etnografik sinemacı Jean Rouch’la birlikte çalışmak üzere Musee de l’Homme ’a geçer. Pariste 68 kuÅŸağının etkisine kapılıp bu fikirlerini ülkesinede yaymak ister. Yunanistan’a döndüÄŸünde sol dergilerde sinema eleÅŸtirmenliÄŸi yapar. Ve 1970te bir arkadaÅŸ grubuyla hemen hemen hiç paraları yokken ilk uzun filmleri olan “Anaparastasi”(Tadbikat)ı çekerler.
1975teTravelling Players(Gezgin Oyuncular) ile Avrupada ilk baÅŸarısına ulaşır, ve bir çok ödul alarak Dunya’da tanınan bir yönetmen haline gelir. 1998de ise Eternity and A Day(Sonsuzluk ve Birgun) filmiyle de Cannes’da Altın Palmiye ödülünü kazanır. Ancak onun en sevdiÄŸi ve izlemekten keyif aldığı filmi ise “Topio Stin Omichli”(Puslu Manzaralar)dır.
Peki nedir bu yönetmeni diÄŸer yönetmenlerden farklı kılan?
Theo Angelopoulos ülkemizde pek tanınmış bir isim olmayabilir, ancak sinema tarihindeki yönetmenler içersinde film auteur klasik tanımını ondan daha çok hak eden biri ya çok azdır ya da hiç yoktur. Yaptığı her filmin sekansına kendi sanatsal kiÅŸiliÄŸini silinmez bir damga olarak basmayı baÅŸarmış bir sinemacıdır o. Eserlerinin hepsini saran, benzersiz bir tema modeli vardır. YönettiÄŸi filmlerden herhangi birine ÅŸöyle bir bakmak bile, o sahnenin ardındaki yaratıcının kimliÄŸini açıklamaya yeter. Filmlerinde mitolojik unsurlar, uzun sekanslar, puslu manzaralar ve sarı yaÄŸmurluklular yer alır. Ve ilk filmlerinde muziÄŸe yer vermese de Eleni Karaindrou ile tanıştıktan sonra o muhteÅŸem film muzikleri, iÅŸte Angelopoulos’u Angelopoulos yapan kısaca bunlardır. Bunların hepsi birleÅŸince bir filmden öte bir ÅŸiir izleriz. Hatta daha da ötesi bence izlediÄŸimiz sadece bir ÅŸiir deÄŸil “Mütevazi bir görsel ÅŸölen”dir. Bu ÅŸiir çeÅŸitli imgelemlerle süslenmiÅŸtir, ve ÅŸiiri okurken imgelemleri anladığınız esnada alakasız gibi gözuken her nesnenin birer anlamı olduÄŸunu ve bunların nasıl filmi etkilediÄŸini çok açık bir ÅŸekilde görürsünüz. Hatta benim ilk kez Angelopoulos sinemasıyla tanıştıktan sonra olduÄŸu gibi( hatta buna sinemayı sevdiÄŸim gün de diyebilirim), hiç birÅŸey anlamadığınız halde sahnelerden çok etkilenip sinemadan çıkıp ekÅŸi sözlükte fıldır fıldır kendinizi gezinirken bulabilirsiniz.
Öte yandan bir diÄŸer husus ise filmlerine bir son koymamasıdır. Bunu da kendisi “Benim tek bir filmim var o da ben öldüÄŸümde bitecek” ÅŸeklinde ifade etmiÅŸtir. Mesela 1975’te çekmiÅŸ olduÄŸu Gezgin Oyuncular 1988’de Puslu Manzaralar’da filmin alakasız bir kesitinde ortaya gayet mantığa uygun bir ÅŸekilde çıkarlar, karakterler aynı oyunculardır. Tek fark yaÅŸlanmış olmalarıdır. Kısacası bu karakterler bizim gibi yaÅŸamlarına devam ederler, bu yüzden filmlerine bir son koymayıp onları diri tutar. Filmler içiçedir örneÄŸin Ulisin Bakışı’nda sinemada gösterilen film “LeyleÄŸin Geciken Adımı”dır.
Angelopoulos’un filmlerinde yer alan diÄŸer bir önemli husus ise zaman ve fotoÄŸraf kavramıdır. ÇoÄŸu filminde bu karakterler, zamanı durdurmak için, fotoÄŸraflarını çektirirler, çünkü insan geçmiÅŸini özler ve zaman ancak fotoÄŸraflarda durmuÅŸtur. GeçmiÅŸ anılarını hatırlayan bu karakterler fotoÄŸrafları dışında kendilerini hep bugün ki halleriyle hatırlarlar, belki insan büyüdüÄŸünün farkında hiç deÄŸildir, belki de insan geçmiÅŸteki kendisini çabuk unutan bir varlıktır, belki de insan kendi görüntüsünü fotoÄŸraflar dışında hatırlayamaz .Özellikle “Ulisin Bakışı” ve” Sonsuzluk ve Bir Gün” filmlerinde bu düÅŸünce çok iyi bir ÅŸekilde anlatılmıştır. GeçmiÅŸe özlem, piÅŸmanlıklar, gerçekleÅŸtirilemeyenler ve 20.yuzyılın yalnızlığı, bu karakterlerin çektiÄŸi acıların temelini oluÅŸturur. Zaman kavramı “Sonsuzluk ve Bir Gün” filminde bir baÅŸka boyutta da verilmiÅŸtir. Film 1998 de çekilmiÅŸ olmasına raÄŸmen olaylar filmin çekiminden yaklaşık 20-30 yıl ilerisinde geçmekte ve gelecek zaman, ÅŸimdiki zaman ve geçmiÅŸ zamanı bize sadece “Bir Gün”de göstermektedir. Tabi ki bu gelecek zamanda ne ideal bir dünya düzeni ne de uzay teknolojisi vardır .Gelecek zamanda yalnızlıkların ve piÅŸmanlıkların arttığını görürüz bu filmde. DiÄŸer yandan , olayların gelecek zamanda geçtiÄŸi o kadar estetik bir ÅŸekilde filme yerleÅŸtirilmiÅŸtir ki anlamak oldukça güçtur. Baba ve kızın doÄŸum günü mektuplarını okumasıyla, kızın doÄŸum tarihinden(20 Eylül 1999) anlaşılır bu kurgu.
Kendi ifadesiyle onun sineması;
“ Benim sinemam, epiktir; öyküdeki kiÅŸiyi tarihsel bir baÄŸlama yerleÅŸtirir. Karakterleri hayattakinden daha büyük olan Brecht’te olduÄŸu gibi, tarihin ya da fikirlerin taşıyıcısı olan benim karakterlerim de analiz edilmezler, Bergman’ınkiler gibi iÅŸkence çekmezler.Çok daha insancıldırlar. Kayıp ÅŸeyleri ararlar, arzu ile gerçek arasındaki kopuÅŸta kaybolmuÅŸ ÅŸeylerin peÅŸindedirler.” Theodoros Angelopoulos
Bana sinemayı sevdiren insana sevgiyle…
Bruno Ganz ve Theo Angelopoulos, “Sonsuzluk ve Bir Gün” filminin çekimlerinde