Amerikan’ın önemli yönetmenlerinden Elia Kazan, gerek siyasi duruşuyla gerek filmografisiyle uzun zaman gündemde kaldı. Her ne kadar döneminin politikasından etkilenip 1952 yılında oluşan aramalarda arkadaşlarını ele verse de Amerika’nın en başarılı yönetmenlerinden olduğu fikri hiç değişmedi.
Filmlerine güçlü sosyal içerikli temalar, başarılı bir mekan hissiyatı ve üstün performanslar hakimdir. Tiyatrodan edindiği deneyimler sonucunda oyunculara her zaman doğaçlama yapacakları alan tanıdı ve bu alan oyuncuların sıradışı performanslar sergilemelerini sağladı. Aynı şekilde yazarlara da önem verdi ve hatta birkaç filminde John Steinbeck’le birlikte çalıştı.
Hafta içerisinde beş film izleyeceğiz. Bunlar;
John Steinbeck’in aynı adlı romanından Paul Osborn tarafından senaryolaştırılan, I. Dünya Savaşı’na girmeye hazırlanan Amerika’da annelerini arayan bir çiftçinin çocuklarının anlatıldığı “East Eden(1955)” ,
1951 yılında Pulitzer Ödülü kazanmış Tennessee Williams’ın aynı adlı oyunundan uyarlanan, çekici bir kadın olan Blanche DuBois’un hikayesini izlediğimiz “A Streetcar Named Desire(1951)”,
Marlon Brando ve Karl Malden’in unutulmaz performanslarına ev sahipliği yapan film sekiz dalda Oscar kazanarak büyük bir başarı elde eden, zor şartlarda liman işçisi olarak çalışan eski bir boksörü anlatan “On The Waterfront(1954)”,
Eliza Kazan’ın birebir hayat hikayesinden uyarlanarak çekilen “America America(1963)”,
Larry “Lonesome” Rhodes adlı bir serserinin kitleleri etkileme yeteneği sayesinde önce radyo daha sonra televizyon kanalları vasıtasıyla yükselişini ve bu yükselişin onu nasıl değiştirdiğini gördüğümüz “Face İn The Crowd(1957)” filmleridir.

Sinem MUŞLU