Oliver Stone’un yönettiÄŸi aynı zamanda ise Quentin Tarantino’nun senaryosunu yazdığı 1994 yılı ABD yapımı ”Natural Born Killers(Katil DoÄŸanlar)” filminden bahsedeceÄŸim. Filmin baÅŸrollerini Woody Harrelson ve Juliette Lewis paylaşıyor. DiÄŸer yardımcı oyuncular ise Robert Downey Jr. ,(Performansından yazımın ilerisinde bahsedeceÄŸim.) Tommy Lee Jones ve Tom Sizemore bulunuyor. Film iki katilin hikayesini anlatmaktadır.

 

Genel araÅŸtırmalarımı yapıp yazdıktan sonra kendi asıl eleÅŸtirime geçmek isterken önce kısa olarak filmin konusu hakkında yazmak istiyorum. Mallory isimli karakterimiz yani Juliette Lewis kendisine sürekli ÅŸiddet uygulayan ve taciz eden babası ve geçinemediÄŸi kardeÅŸi ve annesi ile yaÅŸamaktadır. Bir gün Mickey Knox (Woody Harrelson) evlerine et getirir ve Mallory ile karşılaşıp ona karşı bir ÅŸeyler hisseder ve bu hisler karşılıklıdır. Mallory babasının arabasını çalıp Mickey le buluÅŸmaya gittiÄŸinde Mickey hapse düÅŸer ve oradan bir süre sonra kaçar. Mallory’nin yanında gelen Mickey kendilerinden geçerek anne ve babasını öldürüp sadece kardeÅŸini saÄŸ bırakır. Öldürmek onlarda bir rahatlama hissi uyandırmıştı. Bu olaydan sonra ikili hiç bir sebep yokken insanları öldürmeye baÅŸlarlar ve 666 otobanının korkulu rüyası olmayı baÅŸarırlar.

 

Annesi bir seri katil tarafında öldürülen dedektif Jack Scagneti (Tommy Lee Jones) bu ikilinin peÅŸine düÅŸer ve öldürdüklerini nasıl öldürdükleri hakkında bilgi toplamaya baÅŸlar. Bu arada ikili evlenmiÅŸ ve katil birer çift olmuÅŸlardı aynı zamanda ise iÅŸledikleri cinayetlerde bir kiÅŸiyi hikayelerini anlatmaları için saÄŸ bırakıyorlardı. Bu strateji ile ikili birer ekol haline geldi. Medya çalkalanıyor da denilebilir. Hatta kendilerine ait bir hayran kitlesi bile oluÅŸturmuÅŸlardı.

Bir kızıldereli’nin çadırına sığınıp onu öldürdükten sonra yılanlar tarafından ısırılan ikili hapse girerler ve çiftimiz ayrılır.

 

Filmin konusu hakkında daha fazla bahsedip spoiler vermek istemem onun için geçmek istediÄŸim eleÅŸtirime geçiyorum.

 

Öncelikle Tarantino’dan bahsedeyim. DediÄŸim gibi filmin senaryosu Tarantino’ya ait ve bu çok bariz bellidir. Åžiddet, Kan, Argo ve Cinsel unsurların hepsini bir arada barındıran bir film baÅŸka kime ait olabilirdi ki. Buna Pulp Fiction(1994) ve Reservoir Dogs(1992) filmleri en büyük örnektir. Kimileri Tarantino için ÅŸiddet’i v.b diÄŸer kötü unsurları kullanmak için kullandığını düÅŸünür ama aslında bu böyle deÄŸildir burada ÅŸiddeti ÅŸiddete karşı olduÄŸu için kullanmaktadır. Aynı zamanda ÅŸiddeti kullanırken onun doÄŸurabileceÄŸi kötü olayları da filmlerinde anlatır. Ben aynı Tarantino’yu Edouard Manet’in ”Kırda ÖÄŸle YemeÄŸi” tablosu ile bütünleÅŸtirdim diyebilirim. Çünkü tabloda iki adamın yanında oturan çıplak bir kadın bulunmakta ama adamlar sanki kadın orada yokmuÅŸ gibi davranıyorlar. Yani dönemin davetkar kadın havasından uzak durulmuÅŸ. Kısaca çıplaklığı çıplaklığa karşı ve resimde davetkar kadın figürüne karşı olduÄŸu için kullanmış. Åžiddet’e karşı Åžiddet gibi.

 

Konudan fazla sapmadan devam edeyim burada karakterlerimizin neden öldürme bağımlısı olduklarını anlatacağım. Mallory’nin aile yaÅŸantısına ilk sekanslardan sonra bir flashback yapılır. Burada ilginç olan ise aile yaÅŸantısının sit-com tarzında bize anlatılmasıydı. Hatta klasik kahkaha efektlerine bile yer verilmiÅŸ. Mallory babası tarafından sürekli tecavüz edilen ve ÅŸiddet gören birisi ve de aile içi huzurları da bulunmamakta. Aile yaÅŸamına girmesinden ÅŸu soruları bence film bize soruyor. Bu ortamda ya da böyle ortamlarda yetiÅŸen bir bireyler nasıl saÄŸlıklı düÅŸünebilir? Topluma ve sosyal hayata nasıl uyum saÄŸlayabilir? Bence bu soruları sormakla beraber bize cevabını da vermekte. Mickey ve Mallory’nin katil olması ve insanlar ile girdiÄŸi diyaloglar buna en büyük cevaptır. Ailelerinden gördükleri ÅŸiddet yüzünden onlardan nefret eden ve korkusundan dolayı nefretini ailesinden çıkaramayan bireyler bu sefer çevresindekilere önce zarar verip sonra öldürmeye baÅŸlarlar. Çünkü az da olsa öldürme iç güdüsü her insanda vardır. Bu konuya örnek olarak Nietzsche’nin İnsanca, Pek İnsanca kitabının bir bölümden alıntı yaparak örnek vereyim. ”Karşınızda size karşı öfkeli birisi varsa sizi öldürecekmiÅŸ gibi tedbirli olun. Çünkü o an yaÅŸamanızın sebebi karşınızdakinin öldürme iç güdüsünün geliÅŸmemiÅŸ olmasıdır.”

 

Filmde verilmek istenen psikolojik mesajların dışında bir de kapitalizm’in esiri olmuÅŸ medyaya bir mesaj olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Burada TV programcısı olan Robert Downey Jr. bu ikilinin popülaritesinin artması üzerine bu ikili ile hapishanede röportaj yapmak ister. Tek derdi onlara acımış ve onların tarafındaymış gibi gözükse de aslında reyting uÄŸruna insanların duygularını birer meta haline getirip sermaye’nin esiri etmek ve onları paraya dönüÅŸtürmektir. Bu mantıkta hareket eden insanların duygularını halka karşı sömüren yapımlara burada büyük bir mesaj gönderilmiÅŸtir. Artık insanların kötü duygular içine girip bunları pazarlamak isteyenler olduÄŸu sürece bir toplum ne kadar düzelebilir daha doÄŸrusunu söylersek ne kadar geriye gidebilir?

 

Artık iÅŸin teknik kısmına geçmek istiyorum ama burası hep korktuÄŸum bir bölümdür. Çünkü oyunculukları gözlemleme dışında teknik bilgim(kamera,lens,çekim teknikleri v.b…) az olduÄŸu için teknik yazılar beni zorlar.

 

Öncelikle baÅŸrol oyuncularından bahsedeyim Mİckey Knox karakterini canlandıran Woody Harrelson’ın performansı muhteÅŸemdi. Cinayet iÅŸlediÄŸi sahnelerde sanki gerçek bir katilmiÅŸ gibi hareket ediyordu ve cinayet sırasındaki mimiklerine baktığımızda sanki öldürmekten haz duyan bir birey görüyorum. Kızıldereli’nin çadırında kızıldereliyi öldürdükten sonra ki an takdire ÅŸayan bir oyunculuk sergiledi. Mallory Knox yanı Juliette Lewis karakteri ise Woody Harrelson’ın bayan versiyonu diyelim kiÅŸilik olarak öyle bütünleÅŸmiÅŸlerdi ki performansları arasında bir ayrım sezemedim.
 

Favori oyuncularımdan birisi olan Robert Downey Jr. dan bahsetmek isterim. Benim koyduÄŸum ismi ile bay mimik diyelim Bu filmdeki karakteri gereÄŸi ukala, züppe ve kendini beÄŸenmiÅŸ bir karaktere bürünmüÅŸtü. Hapishane sahnelerinde karısı ile telefonda konuÅŸtuÄŸu zaman ki performansı beni büyüledi diyebilirim. 

 

Son olarak Oliver Stone’nun tarzı hakkında yazmak istiyorum. Yakın çekimleri oldukça fazla kullanıp uçan kamerayı tek bir sekansta kullanmış o sekans ise köprüde evlendikleri kısımdı. Pencelerden gözüken dışarısı deÄŸildi baÅŸka bir yeri yansıtıyordu sanki. Burada Oliver Stone belkide post-modern bir hava katmaya çalışmıştır. Bazı çekimler sanki özellikle amatör çekilmiÅŸ gibiydi bence burada Stone’un yapmak istediÄŸi doÄŸaçlama tekniÄŸiydi.