Reha Erdem, Galatasaray Lisesi’ndeyken aldığı 8mm’yle başlayan kamerayla ilişkisine 9’u uzun olmak üzere birçok kısa metraj film sığdırmış, reklam filmleri çekmiş ve tiyatro uyarlamaları yazmıştır. Erdem, Boğaziçi Üniversitesi’nde 3 yıl Tarih okumasının ardından Fransa’ya giderek Paris VIII Üniversitesi’nde Sinema ve Plastik Sanatlar Bölümü’nü bitirmiştir.

Erdem sineması belki de kendisine ait “Sinema, hikâye anlatmanın yanı sıra bir anlamı, büyük bir soruyu insandan insana geçirmek için bir araç” sözleriyle tanımını bulabilir. Erdem sineması, hareketi temsil eden bir film pratiği sunmaktan ziyade (anaakım yönelimler), “Beklenmeyen sinema; kendi sinemamı, yapmak istediğimi en güzel bu laf tanımlıyor.” sözleriyle anlamını bulacaktır. Bunun yanında karakterleri; anlam zemininin bir parçası olarak kullanmakta, filmin anlatısındaki fonksiyonları (örneğin mekândan ya da sesten daha önemli veya önemsiz değilken), verilmek istenen mesaja ulaşmada bir araç olarak kullanmaktadır.

Erdem filmleri yine kendisinden bir alıntıyla “aynı sinemaya heves eden filmler” olarak kavranılabilir. Peki bu hangi “aynı sinema?” sorusu akla gelince ise Erdem, sinemayı montaj ve dekupaj olmak üzere ikiye ayırdıktan sonra sinemanın özünde montajın olduğunu söyleyerek sinemanın tiyatro, edebiyat ve fotoğraftan farkını burada bulur. “Benim filmlerimin temalarının dışındaki ortak özelliği de burada. Tabii ki ritimleri ve kullandığım sinematografik malzemeleri farklı. Kimisinde hikâyeler öne çıkıyor, kimisi aksak ritimle gidiyor… Bu farklılık beni cezbediyor.” der.

Erdem sinemasının sıklıkla imgeler ve metaforlar üzerinden okunmasına yönetmen, “…şu çay içtiğim bardak; ‘Türkiye’ diyebilirim, devam ederim, ‘tekinsizliği temsil ediyor, hepimiz tekinsiziz’ falan. Dediğim gibi bir sürü şey uydurabilirim ama durum bu değil.” der ve ardından filmin seyirciye ait olduğunu söyleyerek Beş vakit (2006) hakkında bir izleyicinin yorumunu çok beğenmesi üzerine Erdem  “Şunu yazılı ver. O kadar güzel bir açıklama ki… Bundan sonra ben de kullanayım” der ve bu anlamın seyircide aranmasını “Özgür Sinema” içinde değerlendirir.

Biraz uzaktan baktığımızda belki de Reha Erdem sinemasının zenginliği, kendisinin etkilendiklerini anlatırken Carl Theodor Dreyer, Robert Bresson isimlerini anmasının ardından “007 Bond” çekmek istediğini belirtmesinde bulunabilir. Tüm söylenenlerin ardından Erdem sineması, anlamını ancak kendinde bulabilir.