Sovyet Montaj Sineması olarak adlandırılan ve sinema tarihinin önemli duraklarından biri olan bu dönemi ortaya çıkaran tarihsel sürece baktığımızda, 20.yüzyılın ilk yıllarında sanat dünyasında görülen hareketli, yenilikçi, deneysel sanat ortamının etkilerini ve Sovyetler BirliÄŸi’nin kuruluÅŸ yıllarının hareketli politik ve kültürel atmosferini görürüz.
Montaj kavramı, bu dönemin Sovyet sinemacıları tarafından sinemanın yaratıcı gücü olarak kabul edilmiÅŸ ve her bir yönetmen, kuramcı tarafından kendilerine özgü bir ÅŸekilde ele alınıp, uygulamaya geçirilmiÅŸtir. Nilgün Abisel, Sessiz Sinema adlı kitabında sinemada montaj kavramını ÅŸöyle açıklamaktadır:
Makine parçalarının bir araya getirilmesi demek olan montaj, Fransızca’dan gelen (montage, montere) bir sözcüktür ve Sovyet sinemacılar aracılığıyla sinema terminolojisinde özel bir anlam kazanmıştır. Montaj, filmin öyküsünü anlatmak üzere yapılan çekimlerin, ayıklanarak seçilmesi, olay örgüsüne uygun biçimde sıralanarak düzenlenmesi, devamlılığı ve görüntülerin etkisini saÄŸlayacak biçimde birbirine eklenmesi demek olan “kurgu”dan (editing) farklıdır. Kurgu sinemaya özgü teknik bir iÅŸlemdir ve hemen hemen her film kurgu aÅŸamasından geçer. Montajdan söz edildiÄŸinde ise çekimlerin yan yana getirilmesi iÅŸleminin, öykü ve onun akışıyla iliÅŸkisi olmadığını görürüz. Burada amaç, özel olarak seçilmiÅŸ parçaların “yan yana geliÅŸ”inden ortaya çıkan ve parçaların kendi baÅŸlarına içerdikleri anlamdan farklı olan yeni, özgün bir anlamı, duyguyu ya da düÅŸünceyi yaratmaktır. Bir montaj ayrımının tamamı, onu buluÅŸturan çekimlerin anlamlarından bağımsızlaÅŸmış, baÅŸlangıçta birbiriyle ilgisi olmayan parçalarla özgün bir yapı kurulmuÅŸtur. Sovyet sinemacılara göre, sinema sanatındaki yaratıcılık da burada yatar. Kurgu iÅŸleminin farklı bir amaçla, gelenekselleÅŸen filmsel anlatım biçiminin kuralları dışında kullanılmasıdır (Abisel, 2014: 170).
1920’li yıllarda etkin olduÄŸu gördüÄŸümüz bu dönem; 1930’lu yılların Sovyetler BirliÄŸi’nde deneysellik, yenilikçilik yerine geleneksel ve sosyalist gerçekçi bir sanat politikası güdüldüÄŸünden etkinliÄŸini yitirmiÅŸ, gözden düÅŸmüÅŸtür.
Bu dönemin öne çıkan isimleri arasında Sergei Eisenstein, Dziga Vertov, Lev Kuleshov, Vsevolod Pudovkin, Aleksandr Dovzhenko sayılabilir.